6 Mayıs 2009 Çarşamba

Açık Mektup 5

Sevgili meslektaşlarım,

Bu yazım da özellikle 16 yıl beraber çalıştığımız mesai arkadaşlarıma yöneliktir.
Önceki dört adet "Açık mektup" başlığı altındaki yazılarımda verdiğim bilgilerden sonra olayların özüne inmek istedim biraz.

Arkadaşlık Dostluk pazardan satın alınan bir şey değildir. Arkadaşlık, karşılıklı ve zaman içersinde kazanılan samimi ilişkiler yumağıdır. Kelimenin köküne bakıldığında, "Arka" ve Taş" sözcüklerinden oluşmuştur. Yani Atalarımızın savaşlarda sırt sırta vererek düşmanlarıyla savaşan ve birbirlerinin güvenini kazanmış kişilere zamanla "Arkadaş" denmeye başlanmış… Bunların da sahteleri olduğuna hiçbir zaman inanmadığım ve hala da inanamadığım bir gerçektir…

Bu vesileyle, beni şaşırtan birkaç önemli noktadan bahsetmek istiyorum:

1. Hiç derslerine girmediğim öğrencileri dersten serbest bırakıpta Müfettişe ifade vermeye göndermişsiniz?! Benim öğrencilerim hakkımda olumsuz ifade verebileceklerine inanmadığım için yardımınızı istemiştim. Okulunuzdan zorunlu olarak apar topar ayrıldığım için başka çarem yoktu. İki konuda yardım istemiştim hatırlarsanız:

Birincisi: Soruşturmacı tarafından ifadeleri alınan öğrenci grubunun (10-K sınıfından) isimlerini, adreslerini, tel. no'larını ve derslerine giren öğretmenlerin isimlerini içeren sınıf listesini istemiştim. Bu konuda bana yardımcı olan Öğretmen arkadaşıma teşekkür ederim.

İkincisi: Aynı sınıfın Atölye defterlerini toplayıpta onlara bir göz atmak istemiştim. Bütün sınıfta hiçbir öğrencinin Atölye defteri olmadığı bana bildirildiğinde şok olmuştum…
Benim derslerine girdiğim öğrencilerin düzgün halde defterleri olmalıydı, çünkü ders planlarını ve tüm konular hakkında tahtaya çizdiğim şemaların defterlere aktarılmasını zorunlu kılıyordum.
Bundan sonra giderek artan şüphemi gidermek için ifadeleri alınan ve alınmayan öğrencilerin evlerini ziyaret ettim. Sonucu biliyorsunuz artık.
Öğrenciler benim öğrencilerim değilmişler... O zaman nasıl ve niçin tanıklık yapmışlar bu öğrenciler? Kimlerin baskılarıyla ve akıl hocalığı ile?..
Bu durumu bilenler var aranızda ve hala susmaya devam ediyorlar…

2. Diyelim ki öğrencilere bir şeyler vaat edilmiş ve ifade vermeye zorlanmışlar. Peki, Öğretmenleri ifade vermeye kim zorlamış olabilir? Buna aklım ermiyor…


Disiplin yönünden: "Öğrencilerle ilgilenmediği;" iddiasını zoraki olarak sübuta erdirerek verilen 1/8 Oranında Aylıktan Kesim Cezası Mahkeme tarafından iptal edildiğini ve kesilen miktarın yasal faiziyle birlikte hesabıma yatırıldığını biliyorsunuzdur artık.

Bence bilmediğiniz konu şu:
"İdari yönden:
Öğrenciler ve bölüm öğretenleri ile aralarında oluşabilecek olayların önlenmesi; motor bölümü öğretmenleri arasındaki gerilimin giderilmesi; MS EML motor bölümü öğretmenleri ve öğretmen Necip MESUT için daha huzurlu bir eğitim-öğretim ortamı sağlanması bakımından;
5442 S.İ.İ.Kanunu'nu 8/c maddesi gereğince, görev yerinin değiştirilmesi;" cezası verildi.

Soruşturmacının müneccimliğe soyunmasının dayanağı tamamen soyut değil mi sizce?
Hangi öğrenciler ve öğretmenlerle olaylar yaşanmışta tehlikeli biri olarak önlem alınma bahanesiyle görev yerimin değiştirilmesi teklifi getirilmiş?
Hanginiz gördü beni silahla, bıçakla dolaşırken ve tehditler savururken?

Ayrıntılarını bilmedikleri konuda ifade vermişler bazılarınız. Benzeri konularda eski Okul Müdürünün nasihatlerini hiç de dikkate almamışlar.
"Arkadaşlarımla konuşmuyormuşum…" ?!
"Çay odasına gelip de "dedikodulara" katılmıyormuşum…" ?!
"Paylaşımlara katılmıyormuşum…" ?! Ne münasebet?
Fransızca hiç bilmeyen, kimin ne kadar Fransızca bildiğinin değerlendirmesini yapamaz!
Arkadaşım,
"Sen" boşuna zaman harcarken, bilgisayarda oyun oynarken, ben Word, Excel, Power Point, AutoCAD, FluisSİM gibi bilgisayar programlarını öğreniyordum.
Bu yaşta bilgisayarı öğrenmenin neyin nesine? Diye sorduğunda: Yaşımı bırak bir kenara, bunlar her Meslek Öğretmenin bilmesi gereken programlar." Diye cevap vermiştim. İki amacım vardı: Biri, emekli olduğumda, sürücü kurslarında ve dershanelerde ders vermek; Diğeri de, sizlere öğrendiklerimi aktarmak idi. Meğerse bu düşündüklerimin bir kısmı hayalmiş. Nereden bilebilirdim ki? Neyse, zorla güzellik olmaz!
"Sürgün" edilmemden önce Okulda AutoCAD programı için kurs açma teklifi aldım bazı arkadaşlardan. Çoğunluğunuz buna yanaşmadı. Nedeni malum; rahatınız bozulmasın diye…
Bu sebeple de defalarca bölümün bilgisayarından yüklediğim programları kaldırdınız.

Her şeye rağmen, bildiklerimi sizinle paylaşmaya hala varım… Sağlığım izin verdiği müddetçe tabii ki…
Ben kin tutan biri değilim… Bunu bilenler bilirler ama babasına çocuk yapmayı öğretmeye kalkışanlara da karşı olduğumu burada belirtmeden geçemiyorum.

3. O, hiç idareci vasıfları olmayan üç idareci var ya başınızda… Onlara söyleyin de kötü niyetlerini arkalarına koymasınlar. Birçoğunuzun düşünceleriyle örtüşen ve haklarındaki kendi görüşlerim ve tespitlerim internet sayfalarında yayınlanmış durumdalar. İsteyenlere bağlantıları hemen verebiliyorum. Cevap haklarını kullanmaları için idarecilerinize de verilmiştir sanırım (Göksel ve Kazım üstlenmişlerdi).

Bu üçlünün bana yaptıklarını ahrete bırakmayı düşünmüyorum bile. Müdürünüz size attı topu, siz de müdüre… Sonuçta olan bana oldu…
İşte bütün bunlar netliğe kavuşmadıkça benim rahatlamam mümkün değil gibi görünüyor. Sadece elimden geleni yapıyorum; yapı meselesi işte… Hak ettiklerini yapsaydım, sonucunda bilirdim bari niçin yattığımı cezaevinde…

3.5 yıl geçmesine rağmen hala niçin görev yerimin değiştirildiğini hiçbir yetkilinin ağzından duyamadım ve o uykusuz gecelerime katlanmaya devam ediyorum.
Olacak olanın önüne geçilmez derler ya. Ben de bu deyime inandığım için olanlar hakkında sizinde görüşlerinizi alabilmek için ısrarla caba sarf ediyorum, gördüğünüz gibi…

Müdürünüzle yaptığım görüşmelerde beni en çok üzen şu cümleleri olmuştu:
"Benim senden ne alacağım var, ne de sana vereceğim var. Ben senden ne kız aldım ne de sana kız verdim. Arkadaşların bana getiriyorlar, ben de amir olarak tedbir almak zorunda kalıyorum. Arkadaşlarını iyi seçememişsin."

Bu sözler terbiyesizlikten başka bir şey değildir bence…
Ne getirdiniz ne götürdünüz bilmem ama… Müdürün bu cümleleri ne anlam taşıdığını bölüm şefinize sorduğumda: "Vay canına! Bunun, "Tavşana kaç, tazıya tut!" anlamına geldiğini söylemişti.
Burada kim tavşan, kim tazı oluyor? Yorumunu sizin vicdanınıza (varsa eğer…) bırakıyorum.

Daha pek çok olayları sizlerle yüz yüze paylaşmayı denedim, fakat her seferinde mazeret uydurdunuz veya organize olamadınız. Geçte olsa aynı teklifim geçerliliğini korumaktadır.
İstediğiniz zaman ve istediğiniz yerde ben varım!

Vedalaşmak için eğer herhangi bir Kurul toplantınıza katılmam için müdürünüzü ikna edemezseniz, benden bir teklif daha…

Bir gün bölüm öğretmenleri (emekli olanlar dâhil) Çeşmede (villada) toplanalım. Kaç kişi olursanız olun, öğle yemeği benden…! Sadece 40 dakikalık bir slâyt gösterisi izleteceğim sizlere. Sonrasında sohbet ve eğlence; eski zamanlarda olduğu gibi...

Sizinle paylaşmak istediklerim temelinde bunlardı…

Bu yazılarımı okuduğunuzu biliyorum. Milliyet Blog'a üye olmaya üşeniyorsanız, yazarlığınız tasdik olmasa da okuyucu olarak yorum yazabilirsiniz.

Böyle sessiz sedasız kalmanızı ve hiçbir şey olmamış gibi davranmanızı hiç de tasvip etmiyorum. Hâlbuki ben sizin arkadaşlığınıza fazlasıyla güvenmiştim…

Hala da bir şey yazmak istemiyorsanız, adresimi diğer Okul Öğretmenleriyle paylaşmanızı rica ediyorum… SON

Sonraki günlerde görüşmek dileklerimle…

Adresim: msnpicen@hotmail.com
Tel: 05363063395

Necip MESUT (Emekli Öğretmen) 21.04.2009 19.40

2 Nisan 2009 Perşembe

Açık Mektup 4

Sevgili meslek arkadaşlarım,
Başlamış olduğum "Açık mektup" serisine anlam kazandırmak ve hakkımda eksik bilgilerinizi tamamlamak için işbu yazımı ve devamını dikkatle okumanızı rica ediyorum.

Yakın geçmişimin kısaca özeti ve düşüncelerim:

* Sabun fabrikasının patronu eleman arıyormuş.

*Rusça bilen Makine Mühendisi olacakmış…

*Neyse, gittim görüştüm. Görüşmemizin giriş kısmından hemen sonra:
"…Necip bey, şurada bir İtalyan sabun kalıplama makinesi var.
Aylardır yatıyor, kimse çalıştıramadı; bir çaresine bakabilirmiyiz?" dedi patron.
Makineyi bir süre inceledikten sonra diriltebileceğime söz verdim kendisine.
Bir hafta kadar sürdü…

*Makinenin çalışır duruma geldiğini rapor ettiğimde:
"İhracat için çok acil bir siparişimiz var, haydi gösterin kendinizi bakalım." dedi patron.

Üç gün iki gece kesintisiz, hiç uyumadan çalıştıktan sonra sipariş edilen miktarı ancak yerine getirebildim. İşe alınmam için mülakat yerine geçmişti bu olay. Patronun güvenini kazanmış olduğumu gösteriyor gibiydi gelişmeler…

*Haftalarca, belirli bir görev verilmeden, kendi kafama göre fabrikayı inceledim, müdahale edilmesi gereken zayıf noktaları tespit ettim, günlük, haftalık, aylık periyodik bakım ünitelerini belirledim. Daha sonra öğrendiğime göre meğerse çaktırmadan beni izliyormuş patron…(?!)

*Bir gün, "Pirina" sabun üretim ünitesinde çok ilkel yöntemle çalışan 70 kadar işçilerin çalışmalarını izlerken, arkamdan biri geldi, koluma girdi ve sıcak bir sesle dedi ki:
"Adamlarımı bu ağır işten kurtarma imkânları bulunabilir mi acaba?"
Patronun ne demek istediğini hemen kavramıştım ve:
"Epey zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu zaten. Çare bulunabilir sanırım."diye cevap verdim.

İkimizin de aynı anda aynı konuyu düşünmemiz işimizi kolaylaştırmıştı.
Projeyi hazırlama aşamasında İzeltaş'ın konstrüktör bürosunu istediğim şekilde kullanabileceğimi;
Üretim aşamasında da fabrikalarının tüm imkânlarını öncelikle kullanabileceğimi buyurdu ve bu şekilde de anlaşmış olduk ve işe başlamış oldum.
Güzel ve heyecan dolu günlerdi…

*Büroda bana ait olmak üzere çizim masası ve gereken çizim aletleri tahsis edildikten sonra işe koyuldum.
Diğer çizim masalarında çalışan mühendis arkadaşlarım fabrikanın güncel ve perspektif gelişimi üzerinde çalışıyorlardı.
Kendileriyle kısa bir süre içinde kaynaştık ve hatta beni zorlayarak "Fenerli" olmamı başarmışlardı…
Projemin üzerinde çalıştığım her saat için ek ücret olarak 4 bin Lira ödeniyordu.
Belirli aşamalarda patronun görevlendirdiği komisyon tarafından durum tespiti yapılarak "devam" kararı alınıyordu.

*Projeyi hazırlama aşamasında üç şey canımı çok sıkmıştı:
1. İhtiyacım olan ve almak istediğim arsayı (17 milyon TL) alabilmem için param yetmediğinden 3 milyon'cuk kredi istediğimde patron: "Bizler nakit para ile çalışmıyoruz" bahanesiyle bana bankanın yolunu göstermesiydi. Beş fabrika sahibi bir patronun bu cevabı beni çok incitmişti. Ben de tavsiye ettiği bankadan değil, kendim anlaştığım bankadan ihtiyacım olan miktarı çekip üç ay içinde geri ödeme yaptım.

2. Kendi Projemin üzerinde hafta sonları evimde çalışma izni verilmemesi ve o teklifte bulunduğum andan itibaren çizimlerimin özel dolapta kilit altında saklanmalarıydı. (?!)
Nedenini, büroda beraber çalıştığımız mühendis arkadaşlarımın yardımıyla çözebildik.
Benim kendi çizdiğim projeyi başka sabun fabrikalarına ve hatta yurtdışında zeytin yağı üreten fabrika sahiplerine satabilme olasılığı olduğundan bu tedbiri almış olabileceği;
Böyle bir şey hiç de düşünmemişken, nankörlükle suçlanmış gibi hissettim kendimi.
Ama daha sonra bu güvensizliğe karşılık olarak çizimlerimde projemin püf noktalarını gizli tuttum ve çizimlerimde farklı bir biçimde gösterdim. Sonradan bu karşılığımın faydasını gördüm tabii ki…

3. Kendi hesaplamalarına göre, bir milyar Lira civarında yıllık net kar sağlayan bir projeden bana verilecek olan payın miktarı bilinmemesi. Konu ile ilgili soruma: "Rahat olun, sonunda bir çorba olacak elbette." denmesiydi.


Not: Bahsedilen para değerlerini anlamak için, 1990 yılının ilk aylarındaki Türk para birimlerine bkz.
O zaman normal arsa fiyatları: 10-20 milyon TL civarındaydılar…
Araba fiyatları: 10 milyon TL civarındaydılar…
Ev kiraları: 200-300 bin TL civarındaydılar.

Nerede bir milyar TL, nerede 10 milyon TL, nerede 3 milyon TL (?!)
Buna "Kaz'ın geleceği yerde tavuğun kıskanılması!" denmez mi?


*Bu arada MEB' na müracaatım değerlendirilmiş ve istemiş olduğum Okula tayinim çıkmıştı. (Haziran 1990)
Çok tereddüt etmiştim. Özelde mi kalayım? Devlete mi sığınayım?

"Özel"de kalmamın cazibeleri nelerdi:

Patronun beyanlarına göre:
"30-35 yıldır sabun sektöründe çalışıyorum. Sizin gibi eleman çok aradım bulamadım. Şimdi tam bulmuşken, ne işiniz var sizin okulda? Bence yeriniz burası. Hayatınızın sonuna kadar benim yanımda çalışabilirsiniz. Müdürlüğe ve hatta Şirket ortaklığına kadar yükselme imkânınız olacak. Benim yedi tane fabrikam var. Her birinde onlarca projemiz var geliştirilecek. İşte size imkanlar…. Ücret meselesine gelince, ilk etapta öğretmenin aldığı maaşın en az iki katını alacağına söz veriyorum. Sonrasında 4-5 katı ve daha fazlası olabilir… Rus ülkelerine açılmamıza sizin Makine Mühendisi olmanız ve Rusça bilmeniz, işimizi daha da kolaylaştıracağına inanıyorum…" demişti.
Şekilde göründüğü gibi teklifler çok cazip idiler…

Haziran 1990 yılında Okulda göreve başladıktan sonra birkaç ay içinde projemi tamamladım.
Defalarca geriye dönmem için tekliflerde bulunuldu, fakat dönmedim. Fabrikaya geri dönmememin nedeni anlaşılmıştır sanırım.

Bunun üzerine patron kendi elemanlarına görev vererek hazır olan ve kilit altında saklanan Projemi kullanarak makinenin imalatına geçilmiş. Bana gelen haberlere göre başaramamışlar ve epey zamandır bir abide gibi fabrikanın bahçesinde çürümeye terk edilmiş durumdaymış.
Başaramamalarının nedeni, projemin püf noktalarını gizli tutup, bunları çizimlerde aksettirmemem olmuştur.
İyi mi yapmışım, kötü mü yapmışım tartışılır…

2000 yılına kadar Okulda göreve başlamamdan hiç pişmanlık duymadım.
2000 yılından sonra hasmım okulda müdürlük görevine başlamasıyla pişmanlık duyduğum dönemler çok oldu…

Okulu tercih etmemin nedenleri:

1.Öğretmenlik mesleği ile yakından ilgisi olan aile ortamında büyümem ve yetişmem,
—Rahmetli babamın uzun yıllar öğretmen olarak çalışması…
— Ablalarımın ikisinin de Öğretmen olmaları…
— Rahmetli eniştelerimin de Öğretmen olmaları…

2. Öğretmenlik mesleğini zaten seviyor olmam ve yurt dışında gördüğüm eğitimimle, önceki yirmi yıllık tecrübemi paylaşarak onlarca, yüzlerce gençlerin meslek sahibi olmalarına katkıda bulunmak çok farklı bir duygu olduğu ve bu durumu içten benimsemiş olmam…

Son kararımı verebilmem için, bir gün tayinimin yapıldığı Okula gittim.

Okulun bahçesine girer girmez yeni bir okul olduğunu gördüm ve sevindim tabii ki.
Müdürlükte karşılanmam muhteşemdi.
Müdürle, Müdür muavinleri ve diğer Öğretmen arkadaşlarımla tanışmamız esnasında o sıcak ortamı, o seviyeli ve samimi ilişkileri hiç de abartmadan, kemiklerimin iliklerine kadar hissetmiştim…

Hep beraber görev yapacak olduğum atölyelere girdiğimizde gördüğüm manzara beni ikileme düşürmüştü.
Bir taraftan oldukça büyük ve tertemiz çalışma ortamı olduğunu gördüm, fakat diğer taraftan da atölyelerin bomboş olmaları beni düşündürmüştü.

Okulun proje, onay, inşaat ve sonrasında öğrencilerin mesleki eğitiminde kullanılması gereken takım taklavat, donanım vb. düşünülmemişmiydi acaba sualim yanıtsız kalmıştı.

Zaman geçtikçe Okul Müdürünün isabetli yönetimiyle tüm bölüm Öğretmenlerinin katkılarıyla atölyeler normal duruma getirilmişti. Benim de çok katkılarım oldu tabii ki. Bunu 1990-2000 arası beraber çalıştığımız arkadaşlarımdan hiç kimse inkar edemez sanırım. Sicil notlarımın Çok İyi olmaları da bunun bir kanıtıdır.

O sevgi, saygı, hoşgörü prensiplerine dayalı olan Okul yönetimi ve aynı prensiplere dayalı personel arasındaki münasebetlerimiz hakkında görüşlerime elbette ki değinmeyi düşünüyorum, ama şimdi değil… İleride belki…

20 Eylül 2000 yılında Okulumuza yeni Müdür atanmasıyla çalışma ortamındaki iklim kökten değişikliğe uğradı.
Bu durumdan birçok arkadaşımız etkilendi, ben de dahil…

Etkileri hakkında görüşlerimi ileride kaleme alabilirim belki...
Bazı şeyler insanın tasarladığı şekilde gelişmeyebiliyor… Maalesef…

Başladığım seriyi tamamlamam için bir sonraki yazımda:
*Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerimizden,
*Bilinçsizce beyanların etkilerinden,
*Nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğundan,
*Mevcut belgelerden,
*Suya düşen projelerimden, bahsedeceğim.

Emekli Öğretmen (01.04.2009 15:19)

Açık Mektup 3

"Açık mektup" serisi ile sizleri bilgilendirmeye devam ediyorum…
İbretlik olaylar yaşadığım için sizleri bilgilendirerek birilerine faydalı olmaya çalışıyorum.
Bir de kendimi biraz da olsa belki rahatlatırım; Acılar paylaştıkça azalır misali…

Tam emekli olma hazırlıkları yaptığım sırada, Soruşturma sonucu Menemen EML' ne "sürgün" edilmiştim. Orada üç dönem kaldıktan sonra emekli oldum. Ayrıntılarına sonraki yazılarımın birinde değineceğim…

Bu sefer, Soruşturma esnasında Öğrencilerin tanık ifadeleri hakkında neler olup bittiğini, özetle sizinle paylaşmak istiyorum.

Bilindiği gibi, Soruşturma 11.11.2005 tarihinde başlatılmış, 16.01.2006 tarihinde teslim edilmiş…(65 gün!)

23.11.2005 Çarşamba günü ifadeleri alınan,

Derslerine giren Öğretmenlerin listesinde benim adım bulunan,
Benim Haftalık Ders Dağılım Çizelgemde mevcut olan,
10/K Sınıf öğrencilerinden Sinan Mısırlının İfade Tutanağında şu bilgiler yer almaktadır:

Öğretmenimiz Necip Mesut:
* Öğrencileriyle ilgileniyor…
* Sorunlarımızı kendisine anlatıyoruz…
* Yardım etme imkânı olduğunda yardım ediyor…
* Derslerimize gelmeme ya da geç gelme gibi bir durum söz konusu değildir…
* Derslerimize sürekli girmektedir.
Raporda neden sadece bu öğrencinin ifadesine yer verilmiştir? Hani diğerleri?!
Neden bu ifade tutanağı yok sayılarak, "Öğrencilerle ilgilenmediği" iddiasını sübuta erdirerek "sürgün" teklifi getirilmiş? Neden? Neye dayanarak? Derslerine hiç girmediğim öğrencilerin olumsuz ifadelerine dayanarak mı?

25.11.2005 Cuma günü Sanık olarak ifademin alınması sırasında soruşturmacının bana sorduğu soruya,
iddialar hakkında derslerine girdiğim öğrencilerime soru sorabilirsiniz demiştim ama, iki gün önce 23.11.2005 tarihinde öğrencilerimin ifadelerinin alındığını bilmiyordum. (bkz. "Açık mektup 2"
Eğer bilseydim: İki gün önce zaten almışsınız. Neden tekrar sorma ihtiyacı duydunuz? Diye sorabilirdim.

Anlaşmamıza aykırı olarak, neden iki hafta sonra (06.12.2005) hiç derslerine girmediğim öğrencilerin ifadeleri alınmış?
Bunun herhangi bir mantıklı açıklaması olamayacağını herkes görüyor. Yine de yanıtlanması gerekmiyor mu?

06.12.2005 Salı günü ifadeleri alınan,

Derslerine giren Öğretmenlerin listesinde (EK 39) benim adım bulunmayan,
Benim Haftalık Ders Dağılım Çizelgemde (EK 40) mevcut olmayan,
11/K Sınıf öğrencilerinin Tanık İfadeleri alınanların listesi:

* Ahmet Taşpınar; (Yalancı tanıkların başkanı olarak akıl hocası tayin etmiş olabilir…)
* Bülent Gül;
* Mert Okur;
* Ahmet Şen;
* Feyyaz Kahraman;

Bu öğrencilerin Tanık ifade tutanaklarında:
*İfadelerinin benzerlikleri;
*Tümünde, öğrenci Ahmet Taşpınara dayak atığım (uydurulmuş) iddiasının aynen yer alması;
*Akıl hocalığı yapılarak suç işlendiğinin bir kanıtıdır… Kimler ve neden bu yönteme başvurulmuştur?
* M. Gürses, Soruşturmanın yürütüldüğü dönemde ben başka okulda görevliydim diyerek kendisini masum çıkarmaya çalışmış. (07.11.2005— 01.03.2006- rotasyon dönemi)
*O zaman, kim veya kimler bu akıl hocaları?
* Bunu Müfettiş tek başına yapamaz, çünkü ne sınıfları, ne de öğrencileri tanıması mümkün değildir.

Yaklaşık bir yıl sonra,
19.12.2006 tarihinde,
Aynı Sınıf öğrencisi olan Anıl Erdoğan' a sorduğum sorular ve aldığım yanıtları dikkatinize sunuyorum:

Ben: Bugün 19.12.2006 tarihi. Geçen sene bu tarihte hangi sınıftaydın?
ANIL: 11/K sınıfındaydım.

Ben: Ben sizin derslerinize hiç girdim mi?
ANIL: Hayır, girmediniz.

Ben: Ben de öyle düşünüyorum. Bu öğrenciler sizin sınıftan mı? Halit Söğütlü, Hakan Atılgan, Aydın Peker, Emre Eliz v.s. Bunları tanıyor musun?
ANIL: Evet, bizim sınıftaydılar, hepsini tanıyorum.

Ben: Ahmet Taşpınarı tanıyor musun?
ANIL: Tanıyorum. Işık kent’te oturuyor. Kardeşi de bizim okulda.

Ben: Sizin dersinize girmediğim halde, neden bu çocuklar girdiğimi söylemiş olabilirler?
Siz 10/K sınıfında iken sizin Atölye dersinize kim giriyordu?
ANIL: H. Ozansoy giriyordu.

Ben: Sinan Mısırlı şu anda hangi sınıfta? (Derslerine girdiğim öğrenci)
ANIL: Bizim 11/K sınıfında.

Ben: Onunla nasıl görüşebilirim?
ANIL: O, Perşembe ve Cuma günleri geliyor okula.

Ben: Bülent Gül?
ANIL: Bülent Gül de bizim sınıftaydı.

Ben: Mert Okur hakkında ?
ANIL: Mezun oldu ve şimdi üniversitede.

Ben: Feyyaz Kahraman?
ANIL: O da mezun oldu. Çalışıyor.

Ben: Ahmet Şen hakkında?
ANIL: Onun hakkında bilgim yok.

Ben: Ahmet TAŞPINAR?
ANIL: O da mezun oldu. Çalışıyor.

Ben: Ben bu arkadaşların birkaçıyla görüşmem gerekiyor.
ANIL: Bu sorular neden soruluyor?

Ben: 2004–2005 yılında sizin 10/K sınıfının derslerine girmediğim halde, beni Atölye derslerinize girmişim gibi göstererek, hakkımda bazı iddialarda bulunuyorlar.
ANIL: Allahallah…

Ben: Sen ne diyorsun bu konuda?
ANIL: Onların yanlışı var. Ben çok iyi hatırlıyorum. 2004–2005 yılında bizim Atölye derslerimize H. Ozansoy ve Hasan Hüseyin hoca giriyordu. Sizin dersimize girmediğinize eminim.

Ben: Sözde ben Ahmet Taşpınara dayak atmışım. Bu konuda ne biliyorsun?
ANIL: Burada bir karışıklık olmuş. Bir seferinde Edebiyat öğretmeni, ders esnasında oyun oynadıkları için Ahmet Taşpınarı sağlamına dövmüş. Hatta olayla ilgili olarak babası birkaç kez okula gelmişti.

Ben: Sana zahmet oldu. Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim. Bu vesileyle tanıştığımıza memnun oldum.
ANIL: Bir şey değil hocam. Bende memnun oldum tanıştığımıza.

Bütün bunlardan sonra Soruşturma usulüne uygun yürütülmüştür denebilir mi?…
Adaletten bahsedilebilir mi?
Dürüstlükten bahsedilebilir mi? Sonra da:

Hukukun bağımsızlığından bahsedeceğiz…
Hukukun üstünlüğünden bahsedeceğiz…

Hukuk kuralları sadece sıradan vatandaş için mi geçerlidir?
Hukuk kuralları, Devleti temsil etme görevi olanlar için geçerli değil midir?

Adalet sisteminin düzgün çalıştırılmaması topluma zarar verdiğini bilmiyorlar mı bunlar?

İlgili belgeleri Galerimde "Belgeler Konuşuyor" başlığı altında bulabilirsiniz.
Örneğin:
*EK 34- Soruşturmacının "sürgün" gerekçesi;
*Soruşturma Raporunun "Teklifler" başlığı altındaki sayfası;
*EK 39- Sınıf derslerinin listesi;
*EK 40- Döneme ait Haftalık Ders Programım; vb.

Not: Yazılarımı okuyup, sıradan bir Öğretmenin başına gelenleri anlamak ve bilmek isteyenler için:
1. "Açık mektup" grubu altındaki yazılarımın her biri bütünün bir parçasıdır…
2. "Çin usulü işkence" grubu altındaki yazılarım da dahil.

Bir sonraki yazımda Öğretmen meslektaşlarımın "katkılarından" bahsedeceğim…

Emekli Öğretmen

Açık Mektup 2

25.11.2005 tarihinde (Soruşturmanın başlamasından bir hafta sonra) Müfettiş tarafından çağrı haberi tarafıma iletildiği anda sevinmiştim.

Senelerdir beklediğim, Müdürle aramızdaki husumetin çözüme kavuşturulması için istediğim Müfettiş nihayet geldiğine sevinmiştim… ama o değilmiş maalesef…

Hayatımda ilk defa Müfettiş huzuruna çıkmamdan dolayı biraz tedirgindim.

Müfettişin:"Sn. Öğretmenim, hakkınızda bir ön araştırma yaptım:

*36 yıl boyunca Öğretmenlik mesleğini ifa etmişsiniz ve istediğiniz her an emekli olabileceğiniz duruma gelmişsiniz.

*Bu okulda 16 yıl çalıştığınızı ve bu arada eşin ve kendin bir sürü hastalıklarla boğuşmakta olduğunuzu gördüm.

*Sicil notlarınıza baktığımda Çok iyi dereceye sahip olduğunuzu da gördüm.

Bütün bu olumlu verilere rağmen, 2000-2005 yılları arasında Okul Müdürü ile aranızdaki yazışmaların bilirkişi tarafından incelenmelerini ve değerlendirilmelerini istemişsiniz.
Ben bunun için görevlendirildim." demesini beklerken:

&&&

Müf.: "İddia 1:Öğrencilerle ilgilenmiyormuşsunuz. Ne diyeceksiniz bu konuda?"

Ben: "Soru bana biraz tuhaf geldi. Hangi öğrencilerle ilgilenmiyormuşum? Derslerine girdiğim öğrencilerle mi, yoksa tüm Okullun öğrencileriyle mi ilgilenmiyormuşum? Bir de soru hangi dönem ve yıl için geçerli?"

Müf.: "Derslerine girdiğin öğrencilerle tabii ki."

Ben: "O zaman bu iddianın ortaya atılmasına neden olan kim ve nasıl bir belge varsa elinizde (şikayet yazısı v.s.) görebilirmiyim?"

Müf.: "Bakın, ben bu soruları sormakla yükümlüyüm, siz de bu sorulara cevap vermekle yükümlüsünüz."

Ben: "Peki ama, sizin niyetiniz hakikati ortaya çıkarmak ise, bana yardımcı olmanızı rica ediyorum. Cevabımı birkaç sayfalık yazıya dökmeme izin vermelisiniz. Bir de 07.11.2006 tarihinde başka okula tayini çıkarılan Okul Müdürü ile önceki tüm karşılıklı yazışmalarımızı mutlaka incelemeniz gerekmektedir. Aksi takdirde cevabım: Bu iddiayı kabul etmiyorum çünkü iddiadan öteye geçemez ve bunu belgelerle kanıtlayabilirim.

Müf.: "Bu soruları Öğrencilere sorabilirmiyim?

Ben: "Soruşturmanın usulü hakkında bilgim yok, çünkü hayatımda ilk defa sanık olarak ifadem alınıyor, ama uygun görürseniz derslerine girdiğim öğrencilerime tabi ki sorabilirsiniz.

Açıklama: 08.05.2006 tarihinde Raporun fotokopileri elime geçtiğinde ne gördüm?
*** Derslerine girdiğim Öğrencilerin (10/K) iki gün önce 23.11.2005 tarihinde ifadeleri alınmış zaten. Soru niçin sorulmuş o zaman?!
*** İlginç olanı, olumlu Öğrenci ifadelerinden Raporda tek birine yer verilmiş.
*** Daha da ilginç olanı, 06.12.2005 tarihinde ne pahasına olursa olsun diyerek, hiç derslerine girmediğim öğrencilerin (11/K) olumsuz ifadeleri alınmış, "Öğrencilerle ilgilenmediği" iddiasını zoraki olarak sübuta erdirerek aşağıdaki teklifler getirilmiş ve aynen uygulandılar:

Teklifler: 1."5442 S.İ.İ. Kanun’u 8/c maddesi gereğince Öğretmenin görev yerinin değiştirilmesi; ve
2.1/8 Oranında Aylıktan Kesim Cezası;
(Mahkeme tarafından İPTAL edilmiştir!)

&&&

Müf.: "İddia 2: "Mesai arkadaşlarınla konuşmuyormuşsun. Bu konuda ne diyeceksiniz?"

Ben: "Bu iddiayı ortaya atan her kimse yine saçmalamış. Benimle hiçte ilgisi olmayan bu soruyu nasıl yanıtlayabilirim ki? Benim kişiliğime, insani değerlerime uymayan düzmece bir iddia. Söyleyecek başka lafım yok."

Müfettşin teklifi: İddia sübuta ermediğinden, ceza teklifine gerek olmadığının;

&&&

Müf.:İddia 3 "06.09.2005 tarihinde mazeretsiz Kurul toplantısına katılmamışsınız. Ne diyeceksiniz bu konuda?"

Ben: "Eşimin ağır beyin kanaması geçirmesi ve gece gündüz ona refakat etmem yeterince mazeret sayılmaz mı? O da yaz tatili esnasında? Başıma gelenleri bildikleri halde, hasta eşimi yatağında bırakıp Okula gitmeme rağmen savunmam alınmadan 1/30 oranında maaş kesim cezası verilmesi hala içimi acıtıyor. Bunu bir gavur yapmaz ama bir Kürt yaptı işte… Yalakalarının yardımıyla…

Müfettişin teklifi: iddia ile ilgili olarak ceza teklifine gerek olmadığının;

&&&

Müf.: İddia4 "22.09.2005 tarihinde mazeretsiz Okula gelmemişsin ve dersine girmemişsin. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Ben: "Öğleye kadar Okul Müdürü tarafından İzinli sayılmama ve öğleden sonra Öğrencilerimle ilgilendiğim bilinmesine rağmen, neden bunlar soruşturuluyor? Ortada bir karalama kampanyası yürütülüyor ama sonu hayırlısı olsun.
Müfettiş bey, benim emeklilik noktasına gelmiş olmam, 36 yıl stajım ve sicil notlarımın Çok iyi olmasına rağmen, suç niteliğinde herhangi bir vukuatım olmadığına göre bu soruşturma ne amaçla yürütüldüğünü ve sonucu ne olabilir, bana söyleyebilirmisiniz?"

Müf.: "Rahat olun hocam, adalet yerini bulacaktır."

Müfettişin teklifi: iddia sübuta ermediğinden ceza teklifine gerek olmadığının;

&&&

Sanık ifade tutanağını okuduktan sonra:

Ben: "Müfettiş Bey, 2.5 saatte anlattıklarımı yarım sayfaya sığdırmışsınız. Bu tutanağa yazılanları, olayların anlaşılması ve doğru karar alınması için yetersiz buluyorum. Yapmam gereken açıklamalarımın ancak 1/100 bile olmadı. Bunun başka bir çaresi olmalı."

Müf.: "Bence yeterli, daha fazlasına gerek yok, rahat olun..."

İşte bu, "rahat olun hocam…" demesi beni yanılttı.
Meğerse bu müfettişlerin kullandıkları bir taktikmiş. Nerden bilebilirdim ki?
Bir de raporun sonunda, "Başka bir diyeceğinin olmadığı…" ibaresinin altına imza attırmak…

Bu kadar mı kolay olmalı sıradan bir vatandaşı aldatmak?

"Tezkeremi" elime aldıktan sonra, çok aradım kendisini…
Elimi kana bulayacağımdan korktular herhalde, vermediler tel'ini ve başkalarının da canını yaktığı görev yerinin adresini…
Sadece üç soru soracaktım kendisine ve verdiği cevaba göre sadece yüzüne tükürecektim… hepsi bu…
Belki de yaptığı hatayı kabul ederek özür dilerdi…..kim bilir?
Ondan sonra da dost olabilirdik belki de … sanmıyorum… ama niye olmasın ki?

En çok merak ettiğim şu sorumun cevabı:

Dört iddiadan dördü de sübuta ermediği halde, iki ağır ceza teklifinde bulunmuşsun.

Eğer dördü de sübuta ermiş olsaydı, ne tür tekliflerde bulunacaktın?
* Ömür boyu hapis cezası mı?
* Vatandaşlıktan mı atılacaktım?
* İdam cezası mı verilecekti?
Hukuk devleti ne diyor bu konuda?


Tanık ifadelerinin irdelenmesi bir sonraki yazıma kalsın….
Hiçbir zaman tahammül edemediğim yalan dolanlar…
Bilinçsizce ve acımasızca karalamalar…iftiralar…

Emekli Öğretmen

Açık Mektup 1

Mimar Sinan EML meslektaşlarım,

Hala benimde Okulum sayılan Mimar Sinan'dan ayrılalı 3 kusur yıl oldu. Ne çabuk geçiyor zaman…

Tabii ki, bu zaman dilimi içersinde defalarca ziyaretinize geldim, kimilerinizle görüştük, kimilerinizle görüşemedik. O eski sıcak ortamı bulamadığım için son zamanlarda ziyaretlerimi geçici olarak da olsa kesmek zorunda kaldım.

16 yıl beraber çalıştığımız okulumuzdan aniden ayrılma nedenlerimi bilmiyorsunuz, sadece bildiğini sananlar var aranızda. Bu da beni üzmeye devam etmekte olduğu için, Milliyet Blog ortamında bulunmamın sebeplerinden bir tanesi de sizleri ve diğer internet arkadaşlarımı topluca ve sadece bilgilendirmek olduğunu belirterek işbu yazılarımla uzun zamandır tasarladığım şekliyle hedefime ulaşabileceğimi umuyorum.


İlk önce, benim okulumuzdan ayrılma nedenim, sadece müdürünüzle aramızda senelerce süregelen husumetten dolayı değil, birkaç mesai arkadaşlarımın önemli katkısı da olduğunu üzülerek belirtmek istiyorum.

Mümkün olduğu kadar kısa ve özünü anlatmaya çalışacağım. Teferruatına girmek isteyenler Milliyet Blog ve Blogsot'daki yazılarımdan bilgi edinebilirler. Ekşi sözlüğü tavsiye etmiyorum çünkü orada Japonlar gibi stres atmak için ağzıma geleni söylüyorum…:))) hatta burun, çene kırıyorum!…:)))

Tam emeklilik işlemlerime başladığım sırada hakkımda açılan Soruşturma sonucu görev yerimin değiştirildiğini (sürgün edildiğimi) hiç kuşkusuz hepiniz biliyorsunuzdur.
Burada bilmediğinizi düşündüğüm konular hakkında açıklık getirmek istiyorum.

Soruşturma dört iddia üzerine açılmıştı:
1.İddia: "Öğrencilerle ilgilenmediği;"
2.İddia: "Mesai arkadaşlarıyla konuşmadığı;"
3.İddia: "06.09.2005 tarihinde Kurul toplantısına katılmadığı;"
4.İddia: "22.09.2005 tarihinde dersi olduğu halde okula gelmediği;"

Bu iddiaların soruşturulması için Müfettiş görevlendirildi.
Müfettiş, 11.11.2005 tarihinde başladığı soruşturmayı 16.01.2006 tarihinde tamamladığı çok sayfalı raporu dosya haline getirip "sahibine" teslim ediyor.

Yukarıda gördüğünüz dört iddianın soruşturulması 3 ay sürüyor?! Bir günde çözülmesi mümkün olan bir olayı bu kadar uzun sürdürülmesi öküz altında buzağı aramaktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki muvaffak da olduklarını düşünüyorlar…

Raporun Tekliler bölümünde Müfettiş diyor ki:
2.İddia:“Mesai arkadaşları ile konuşmadığı.” İddiasının sübuta ermediğinden, ceza teklifine gerek olmadığının;

3.İddia:“Çalışma takvimine göre önceden duyurulan 06.09.2005 tarihli sene başı öğretmenler toplantısına katılmadığı” iddiası ile ilgili olarak ceza teklifine gerek olmadığının;

4.İddia:“22.09.2005 tarihinde dersi olduğu halde görevine gelmediği” iddiası sübuta ermediğinden ceza teklifine gerek olmadığının;

Durum böyle iken Müfettiş ve "diğerleri", kalan tek:
1.İddia: "Öğrencilerle ilgilenmediği;" iddiasını mutlaka sübuta erdirme gayretine girerek, benim çalıştığım Atölyemle ilgisi olmayan birkaç öğretmenin ve en vahim olan: hiç derslerine girmediğim öğrencilerin olumsuz tanık ifadeleri (sonraki yazımda beraber inceleyeceğiz) alınarak bu tek iddiayı sübuta erdirterek iki adet ceza teklifinde bulunulmuş:

A) DİSİPLİN YÖNÜNDEN: “Öğrencilerle ilgilenmediği iddiası sübut bulunduğundan 657 S.D.M.K. un 125. maddesi C/a fıkrası hükmünce 1/8 oranında aylıktan kesim cezasının TECSİYESİNİN;

(Mahkeme, disiplin yönünden verilen bu CEZA işlemini İPTAL etti ve kesilen miktar yasal faiziyle birlikte hesabıma yatırılmıştır.)

B) İDARİ YÖNDEN: "5442 S.İ.İ. Kanun’u 8/c maddesi gereğince Öğretmenin görev yerinin değiştirilmesi;”

Gerekçesi, Raporun Tahlil ve Münakaşa bölümünde şöyle belirtilmiş:

“2001 yılından bu yana yukarıda açıklanan tavırlarını sürdüren 'Necip MESUT' un mevcut durumuyla okulun motor bölümü öğretmenleri arasında huzursuzluk ve gerginliklere neden olduğu; açıklanan durumundan dolayı 2004-2005 öğretim yılı 10-K Sınıf öğrencileriyle sorunlar yaşandığı; benzer olayların öğrenciler ve bölüm öğretmenleriyle yaşanmasının ihtimal dahilinde olduğu; ve bu durumun eğitim-öğretimi olumsuz etkileyeceği görüşü ile;
Öğretmenin 5442 S.İ.İ Kanun’u 8/c maddesi gereğince Necip MESUT'un öğretmenlik görevinden alınarak, durumuna uygun bir okula görevlendirilmesinin uygun olacağı;”

Burada sözü edilen ve ifadeleri alınan öğrencilerin 10/K sınıfı hakkında okuldan aldığım belgelerde:

1.10-K sınıf öğrencilerinin derslerine giren Öğretmenlerin listesinde: Benim adım YOK!

2.Benim Haftalık Ders Dağılım Çizelgemde: 10-K sınıfı YOK!


Konu ile yakından uzaktan ilgisi olmayan kişilerin tanık ifadeleri alınarak suç işleniyor ve bu hakikat görmemezlikten geliniyor?!

Bir Öğretmen derslerine girmediği öğrencilerle nasıl ve ne tür sorunlar yaşayabilir ki?

İşte bunları bilmenizi istemiştim uzun zamandır…

Gördüğünüz gibi o sizin ita amirinizin şikayet dilekçesinden alıntılarla düzenlenmiş olan iddiaları zaten Müfettiş sıfırlamış, yok saymış.

O zaman hangi gerekçeyle bana bu iki ağır ceza verilmiş, siz bari söyleyebilirmisiniz?

Beni tanıyan Öğretmen arkadaşlarıma soruyorum:

Kimlerle neler yaşamışız da bunlar, aramızda huzursuzluk ve gerginliklere neden olmuş ve ileride de yaşanmasının ihtimal dahilinde olduğundan bahsediliyor? Hak'la Hukuk'la ilgisi olmayan söylemler?!

Üstelik bütün bunlar Sicil notları çok iyi olan bir Öğretmene yakıştırılmış.

İşte sizin bilmediğiniz Sicil notlarım hakkında bilgiler:

Değerlendirme kriterleri: 1992 (kadroya alındığım yıl) 2005( soruşturmanın yürütüldüğü yıl)
1. Sorumluluk duygusu? ...............Çok iyi..... 95/90 ...............İyi.... 80/80
2. Görevine bağlılığı? ....................Çok iyi ......95/90 ...............İyi ....80/80
3. Mesleki bilgisi? ..........................Çok iyi ......95/90 ...............İyi ....80/80
4. İntizam ve dikkati? ..................Çok iyi ......90/90 ...............İyi ....80/80
5. İşbirliği yapmak? .....................Çok iyi .......90/90 ..............İyi .....80/80
6. Tarafsızlığı? ..............................Çok iyi .......90/90 ........Çok iyi ..100/100
7. Disipline riayeti? ......................Çok iyi .......95/90 ............Orta .....60/60
8. Tutum ve davranışı? ...............Çok iyi .......95/90 ................İyi .....80/80
9. Çalışkanlığı ve kabiliyeti? .......Çok iyi ........95/90 ...............İyi .....80/80
10.Yurtdışı görevi? — ...................Orta ..........60/60 ...................................
11.İnsan hakları? —.............................................................. Çok iyi.... 100/100
Not Ortalaması: ...........................Çok iyi ...........92 ...................İyi ...........80
Son 14 yılın Not Ortalaması: ....... ..............................................İyi ...........86
2.Sicil Amirinin düşüncesi: .................Terfi eder .............Çok iyi dereceye sahiptir.

Hatırlatma: 657 Sayılı DMK na göre 0-60 arası verilen not yetersiz sayılmaktadır

Bu verilerin yok sayılması anlaşılır gibi değil! Siz ne diyorsunuz?

Mektubumun ikinci kısmında biraz da Tanık ifadelerinden ve ilişkilerimizden bahsedeceğim…

Görüşlerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum…

"Eğitimci" mertebesinde olan, sevgili Öğretmen arkadaşlarım, susmak ve ilgisizlik hiçbir şeye çare değildir!

Aktif olma durumunuza orantılı olarak ileride samimi itiraflarımı da sizinle paylaşmayı düşünüyorum… (Ortada İbretlik olaylar olduğu için…)

"Bilgi paylaştıkça çoğalır!"

…devamı olacak…

İrtibat, soru ve yardım için:

E-Posta Adres: msnpicen@hotmail.com

GSM: 0536 306 33 95

Emekli Öğretmen (Necip MESUT)

Giriş

... Düzenleme aşamasındadır...