2 Nisan 2009 Perşembe

Açık Mektup 4

Sevgili meslek arkadaşlarım,
Başlamış olduğum "Açık mektup" serisine anlam kazandırmak ve hakkımda eksik bilgilerinizi tamamlamak için işbu yazımı ve devamını dikkatle okumanızı rica ediyorum.

Yakın geçmişimin kısaca özeti ve düşüncelerim:

* Sabun fabrikasının patronu eleman arıyormuş.

*Rusça bilen Makine Mühendisi olacakmış…

*Neyse, gittim görüştüm. Görüşmemizin giriş kısmından hemen sonra:
"…Necip bey, şurada bir İtalyan sabun kalıplama makinesi var.
Aylardır yatıyor, kimse çalıştıramadı; bir çaresine bakabilirmiyiz?" dedi patron.
Makineyi bir süre inceledikten sonra diriltebileceğime söz verdim kendisine.
Bir hafta kadar sürdü…

*Makinenin çalışır duruma geldiğini rapor ettiğimde:
"İhracat için çok acil bir siparişimiz var, haydi gösterin kendinizi bakalım." dedi patron.

Üç gün iki gece kesintisiz, hiç uyumadan çalıştıktan sonra sipariş edilen miktarı ancak yerine getirebildim. İşe alınmam için mülakat yerine geçmişti bu olay. Patronun güvenini kazanmış olduğumu gösteriyor gibiydi gelişmeler…

*Haftalarca, belirli bir görev verilmeden, kendi kafama göre fabrikayı inceledim, müdahale edilmesi gereken zayıf noktaları tespit ettim, günlük, haftalık, aylık periyodik bakım ünitelerini belirledim. Daha sonra öğrendiğime göre meğerse çaktırmadan beni izliyormuş patron…(?!)

*Bir gün, "Pirina" sabun üretim ünitesinde çok ilkel yöntemle çalışan 70 kadar işçilerin çalışmalarını izlerken, arkamdan biri geldi, koluma girdi ve sıcak bir sesle dedi ki:
"Adamlarımı bu ağır işten kurtarma imkânları bulunabilir mi acaba?"
Patronun ne demek istediğini hemen kavramıştım ve:
"Epey zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu zaten. Çare bulunabilir sanırım."diye cevap verdim.

İkimizin de aynı anda aynı konuyu düşünmemiz işimizi kolaylaştırmıştı.
Projeyi hazırlama aşamasında İzeltaş'ın konstrüktör bürosunu istediğim şekilde kullanabileceğimi;
Üretim aşamasında da fabrikalarının tüm imkânlarını öncelikle kullanabileceğimi buyurdu ve bu şekilde de anlaşmış olduk ve işe başlamış oldum.
Güzel ve heyecan dolu günlerdi…

*Büroda bana ait olmak üzere çizim masası ve gereken çizim aletleri tahsis edildikten sonra işe koyuldum.
Diğer çizim masalarında çalışan mühendis arkadaşlarım fabrikanın güncel ve perspektif gelişimi üzerinde çalışıyorlardı.
Kendileriyle kısa bir süre içinde kaynaştık ve hatta beni zorlayarak "Fenerli" olmamı başarmışlardı…
Projemin üzerinde çalıştığım her saat için ek ücret olarak 4 bin Lira ödeniyordu.
Belirli aşamalarda patronun görevlendirdiği komisyon tarafından durum tespiti yapılarak "devam" kararı alınıyordu.

*Projeyi hazırlama aşamasında üç şey canımı çok sıkmıştı:
1. İhtiyacım olan ve almak istediğim arsayı (17 milyon TL) alabilmem için param yetmediğinden 3 milyon'cuk kredi istediğimde patron: "Bizler nakit para ile çalışmıyoruz" bahanesiyle bana bankanın yolunu göstermesiydi. Beş fabrika sahibi bir patronun bu cevabı beni çok incitmişti. Ben de tavsiye ettiği bankadan değil, kendim anlaştığım bankadan ihtiyacım olan miktarı çekip üç ay içinde geri ödeme yaptım.

2. Kendi Projemin üzerinde hafta sonları evimde çalışma izni verilmemesi ve o teklifte bulunduğum andan itibaren çizimlerimin özel dolapta kilit altında saklanmalarıydı. (?!)
Nedenini, büroda beraber çalıştığımız mühendis arkadaşlarımın yardımıyla çözebildik.
Benim kendi çizdiğim projeyi başka sabun fabrikalarına ve hatta yurtdışında zeytin yağı üreten fabrika sahiplerine satabilme olasılığı olduğundan bu tedbiri almış olabileceği;
Böyle bir şey hiç de düşünmemişken, nankörlükle suçlanmış gibi hissettim kendimi.
Ama daha sonra bu güvensizliğe karşılık olarak çizimlerimde projemin püf noktalarını gizli tuttum ve çizimlerimde farklı bir biçimde gösterdim. Sonradan bu karşılığımın faydasını gördüm tabii ki…

3. Kendi hesaplamalarına göre, bir milyar Lira civarında yıllık net kar sağlayan bir projeden bana verilecek olan payın miktarı bilinmemesi. Konu ile ilgili soruma: "Rahat olun, sonunda bir çorba olacak elbette." denmesiydi.


Not: Bahsedilen para değerlerini anlamak için, 1990 yılının ilk aylarındaki Türk para birimlerine bkz.
O zaman normal arsa fiyatları: 10-20 milyon TL civarındaydılar…
Araba fiyatları: 10 milyon TL civarındaydılar…
Ev kiraları: 200-300 bin TL civarındaydılar.

Nerede bir milyar TL, nerede 10 milyon TL, nerede 3 milyon TL (?!)
Buna "Kaz'ın geleceği yerde tavuğun kıskanılması!" denmez mi?


*Bu arada MEB' na müracaatım değerlendirilmiş ve istemiş olduğum Okula tayinim çıkmıştı. (Haziran 1990)
Çok tereddüt etmiştim. Özelde mi kalayım? Devlete mi sığınayım?

"Özel"de kalmamın cazibeleri nelerdi:

Patronun beyanlarına göre:
"30-35 yıldır sabun sektöründe çalışıyorum. Sizin gibi eleman çok aradım bulamadım. Şimdi tam bulmuşken, ne işiniz var sizin okulda? Bence yeriniz burası. Hayatınızın sonuna kadar benim yanımda çalışabilirsiniz. Müdürlüğe ve hatta Şirket ortaklığına kadar yükselme imkânınız olacak. Benim yedi tane fabrikam var. Her birinde onlarca projemiz var geliştirilecek. İşte size imkanlar…. Ücret meselesine gelince, ilk etapta öğretmenin aldığı maaşın en az iki katını alacağına söz veriyorum. Sonrasında 4-5 katı ve daha fazlası olabilir… Rus ülkelerine açılmamıza sizin Makine Mühendisi olmanız ve Rusça bilmeniz, işimizi daha da kolaylaştıracağına inanıyorum…" demişti.
Şekilde göründüğü gibi teklifler çok cazip idiler…

Haziran 1990 yılında Okulda göreve başladıktan sonra birkaç ay içinde projemi tamamladım.
Defalarca geriye dönmem için tekliflerde bulunuldu, fakat dönmedim. Fabrikaya geri dönmememin nedeni anlaşılmıştır sanırım.

Bunun üzerine patron kendi elemanlarına görev vererek hazır olan ve kilit altında saklanan Projemi kullanarak makinenin imalatına geçilmiş. Bana gelen haberlere göre başaramamışlar ve epey zamandır bir abide gibi fabrikanın bahçesinde çürümeye terk edilmiş durumdaymış.
Başaramamalarının nedeni, projemin püf noktalarını gizli tutup, bunları çizimlerde aksettirmemem olmuştur.
İyi mi yapmışım, kötü mü yapmışım tartışılır…

2000 yılına kadar Okulda göreve başlamamdan hiç pişmanlık duymadım.
2000 yılından sonra hasmım okulda müdürlük görevine başlamasıyla pişmanlık duyduğum dönemler çok oldu…

Okulu tercih etmemin nedenleri:

1.Öğretmenlik mesleği ile yakından ilgisi olan aile ortamında büyümem ve yetişmem,
—Rahmetli babamın uzun yıllar öğretmen olarak çalışması…
— Ablalarımın ikisinin de Öğretmen olmaları…
— Rahmetli eniştelerimin de Öğretmen olmaları…

2. Öğretmenlik mesleğini zaten seviyor olmam ve yurt dışında gördüğüm eğitimimle, önceki yirmi yıllık tecrübemi paylaşarak onlarca, yüzlerce gençlerin meslek sahibi olmalarına katkıda bulunmak çok farklı bir duygu olduğu ve bu durumu içten benimsemiş olmam…

Son kararımı verebilmem için, bir gün tayinimin yapıldığı Okula gittim.

Okulun bahçesine girer girmez yeni bir okul olduğunu gördüm ve sevindim tabii ki.
Müdürlükte karşılanmam muhteşemdi.
Müdürle, Müdür muavinleri ve diğer Öğretmen arkadaşlarımla tanışmamız esnasında o sıcak ortamı, o seviyeli ve samimi ilişkileri hiç de abartmadan, kemiklerimin iliklerine kadar hissetmiştim…

Hep beraber görev yapacak olduğum atölyelere girdiğimizde gördüğüm manzara beni ikileme düşürmüştü.
Bir taraftan oldukça büyük ve tertemiz çalışma ortamı olduğunu gördüm, fakat diğer taraftan da atölyelerin bomboş olmaları beni düşündürmüştü.

Okulun proje, onay, inşaat ve sonrasında öğrencilerin mesleki eğitiminde kullanılması gereken takım taklavat, donanım vb. düşünülmemişmiydi acaba sualim yanıtsız kalmıştı.

Zaman geçtikçe Okul Müdürünün isabetli yönetimiyle tüm bölüm Öğretmenlerinin katkılarıyla atölyeler normal duruma getirilmişti. Benim de çok katkılarım oldu tabii ki. Bunu 1990-2000 arası beraber çalıştığımız arkadaşlarımdan hiç kimse inkar edemez sanırım. Sicil notlarımın Çok İyi olmaları da bunun bir kanıtıdır.

O sevgi, saygı, hoşgörü prensiplerine dayalı olan Okul yönetimi ve aynı prensiplere dayalı personel arasındaki münasebetlerimiz hakkında görüşlerime elbette ki değinmeyi düşünüyorum, ama şimdi değil… İleride belki…

20 Eylül 2000 yılında Okulumuza yeni Müdür atanmasıyla çalışma ortamındaki iklim kökten değişikliğe uğradı.
Bu durumdan birçok arkadaşımız etkilendi, ben de dahil…

Etkileri hakkında görüşlerimi ileride kaleme alabilirim belki...
Bazı şeyler insanın tasarladığı şekilde gelişmeyebiliyor… Maalesef…

Başladığım seriyi tamamlamam için bir sonraki yazımda:
*Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerimizden,
*Bilinçsizce beyanların etkilerinden,
*Nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğundan,
*Mevcut belgelerden,
*Suya düşen projelerimden, bahsedeceğim.

Emekli Öğretmen (01.04.2009 15:19)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder